بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ
SAHTE PEYGAMBER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SAHTE PEYGAMBER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Şubat 2011 Çarşamba

SAHTE PEYGAMBER

SAHTE PEYGAMBER (Eski Refah Partili) Kiliselerde bulunan resmim düzeltilmeli


Kiliselerde bulunan resmim düzeltilmeli 25.11.2000
Üç yıl önce yattığı cezaevinde Allah tarafından peygamber ilan edildiğini belirten Hasan Mezarcı, Almanya’da Hürriyet'e özel bir röportaj verdi. Kendini ‘‘Mesih’’ ilan eden Mezarcı, ‘Benim dinimin başkenti İstanbul olacaktır’ dedi.

TÜRKİYE'Yİ UYARIYORUM
Bana saldıran, Allah'a saldırmış oluyor. Bunu herkes böyle bilsin ve günaha girmesinler. Bu konuda Türkiye'yi ve Türk halkını uyarıyorum. Bugüne kadar Hz. Muhammed dahil her peygambere deli dediler. Bana da deli diyorlar. Bunlar beni içimden sevindiriyor, çünkü bu peygamber olduğumu gösteriyor...

ORDUNUN GÜCÜ YETMEZ
Ben kendimi açmadan önce Allah benim Mesih olduğumu açtı, insanlara gösterdi ve inandırdı. Yüzyıllardan beri Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanların beklediği mesih geldi. Allah herkese bunu duyurdu. Benim peygamber olduğuma inananların sayısı her geçen gün artıyor ve önümüzdeki ramazan ayında daha da artarak kitleleşecek. Allah'ın açtığını kimse kapatamaz. Hiç bir devletin, ordunun gücü, bir peygamberi engelemeye yetmez. Allah beni o zaman leş kargalarına yedirtmedi, şimdi de yedirmeyecek.

RESİMLERİMİ DÜZELTİN
Tüm dünya kiliselerindeki Hz. İsa resimleri tahminler üzere yapıldı. Ama artık Hz. İsa olarak ben buradayım ve bu nedenle resimlerin tümünün düzeltilmesi gerekiyor.

ŞU AN TARİH YAZILIYOR
Allah bana en şerefli unvanı vererek bana ‘‘Mesih’’ dedi. Şu anda tarih yazılıyor. Gördüğünüz gibi Türkiye gündemine gökten düşer gibi düştüm. Hıristiyanlık Kudüs'te çıktı, İstanbul'da güç oluşturdu ve yeryüzüne hákim oldu. Müslümanlık Mekke'de çıktı ve o da İstanbul'da güç oldu. Mesih'in de İstanbul'da çıkması çok tabiidir, çünkü İstanbul, Müslüman ve Hıristiyanın tarihi başşehridir.

PAPAZLAR DİNLESİN
Hz. Muhammed'e solcusu sağcısı, Türkü Kürdü, Alevisi Sünnisi, kumarhanedeki, meyhanedeki nasıl iman ediyorsa, bana da toplumun her kesiminden günahlı günahsız herkes iman edebilir. Ben herkesi kucaklıyorum. Ben bir kurtarıcıyım. Bana inanmayan hoca ve papazlara sesleniyorum, Muhammed, İsa ve Musa bile sonradan peygamber olduğunu öğrendi. Yani Muhammed'in bilmediğini kasap Nuri nasıl bilsin? Bu nedenle Yaşar Nuri gibi papazlar ve hocalar ahkam kesmesinler, çenelerini kapatsınlar. Aksi takdirde cezalandırılacaklar; benden değil, Allah tarafından. İncil'de ve Kuran'da peygamberin geleceği yazıyor. Benim olmadığımı söylüyorlarsa, o zaman kim olduğunu biliyorlar demek. Açıklasınlar bakalım. Bunların hepisi soytarı.

ON BİR MÜRİDİM VAR
Kaldığım Worms şehrinde 11 kişi benim peygamber olduğuma inanıyor. Yeryüzünde bu, kısa bir süre içinde yüzbinleri bulacak. Türkiye'de şimdi binlerce kişi beni görünce ‘‘Evet onu rüyamda gördüm. O mesih’’ diyecek. Allah ne zaman Türkiye'ye dön diyecekse, ben de o zaman bir dakika durmadan dönerim. Bu süre içinde İstanbul önce Türkiye'nin ve sonra tüm dünyanın başkenti olacak. Ben Osmanlı temeller üzerinde yeni bir yapı kurduracağım. Camiler şu an iğrenç işler için kullanılıyor. Ben Allah evlerini bu pisliklerden kurtaracağım.

Ben kınalı kuzuyum
Hasan Mezarcı, peygamberliğini ilan etmeden önce uzun bir hazırlık dönemi geçirmiş. Mezarcı bu döneme ‘‘inzivaya çekilmek’’ diyor.

İşlemeli sarı ipek gömleği ve sarı kaftanından ikişer üçer tane yaptırıp gardırobuna koymuş. Mezarcı bu kıyafetleri Allah'ın emriyle giydiğini söylüyor: ‘‘Saçlarım, küpelirim, ziynetlerim hepsi Allah'ın izniyle meydana getirilmiştir. Bu renklerin de bir tasarrufu vardır. Hem bir peygamberin başka nasıl giyinmesini bekliyorsunuz ki?’’

Asanın her peygamberde olduğunu söyleyen Mezarcı, ayaklarının kınalı olmasını şöyle açıkladı: ‘‘Bizim dedelerimiz kurban kesecekleri zaman kuzuları alır, ayaklarını kınalarlardı. Ben de kınalı kuzu olduğum için, kurban olduğum ve çok sıkıntılar çektiğim için, ayak parmaklarıma kına yakıyorum.’’

Mezarcı peygamberliğini ilan etmesinin bir zamanlama meselesi olduğunu belirterek şunları söyledi: ‘‘Vakti gelmeden kavun karpuz bile olmaz. Erken oldurmaya kalkarsanız, halk tabiriyle 'kelek' olursunuz. Ben de bekledim ve zamanı gelince peygamberliğimi ilan ettim.’’

Mezarcı, peygamberlik konusunda Türkiye'de bıraktığı eşi ve çocuklarının ne düşündüğü sorulduğunda ise ‘‘Şule hanım, yani eşim beni bir sene önce gördü. Çocuklarımın bir kısmı İstanbul'da, bir kısmı da Aydın'da. Dolayısıyla çocuklar görmediler’’ cevabını verdi.

Deprem benim habercimdi
Hasan Mezarcı, 1999 yılında Türkiye'de yaşanan depremleri de şöyle yorumladı:

‘Son bir yıl içinde yaşanan depremler Allah'ın uyarıları. Halk bunları bir türlü anlamadı. Allah ayrım yapmadan, İslamcının, Ülkücünün ve Kemalistin evini yıktı. Akıllanmazsanız hepinizi yok ederim mesajını verdi. Bu deprem, Hz. İsa'nın gelişini gösterdi ve ben geldim. Şimdi sistem dahil, her şey değişecek. Bana inanıp benimle dua etsinler. Bunun başka kurtuluş yolu yok.

Neden sarı renk giyinip kulağına küpe takıyor
Kapatılan Refah Partisi milletvekili olduğu dönemde Atatürk'e hakaret ettiği için sık sık yargılanıp hapse giren Mezarcı, niçin sarı renkli bir cübbe giydiğini ve kulağına küpe taktığını da şöyle açıkladı:

‘‘Yani nasıl bir peygamber bekliyorlardı. Beni blucinli mi, kravatlı mı bekliyorlardı. Bana acaba nasıl bir kıyafet uygun görürlerdi? Ben Hz. İsa'nın ta kendisiyim ve öyle geldim. Taşıdığım küpeye gelince, Yavuz Sultan Selim küpeyi neden taktıysa, bende onun için taktım.’’







Sapık,(Hasan Mezarcı) Eski Refah Partiden Millet vekilliği yapmış,Kafayı üşütmüş,Kendisini Mesih zannediyor ve açıkça ben Peygamberim diyor.
Allah insanı şirin akıldan etmesin.




Buda Mehdilik Davası Güden Adnan Oktar,
Namı Diyar,Harun Yahya




Hakkındaki çeşitli iddia ve ithamlar

Askerlik durumu

Oktar askere sevk edilmek istenmiş, 1993 yılında Eskişehir Hava Hastanesi'nden aldığı "askerliğe elverişli değildir" raporuyla askerlikten muaf tutulmuştur.[12] Oktar,paranoid şizofreni hastası olduğuna dair 7 farklı hastaneden rapor almıştır.[12] Adnan Oktar Vekili Av. Kerim Kalkan ise Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nin raporunu dayanak göstererek, Adnan Oktar'ın ruh sağlığına ilişkin iddiaların gerçek dışı olduğunu iddia etmiştir.[13]
Adnan Oktar 18 Ağustos 2000 yılında bedelli askerlikten yararlanarak, öngörülen bedeli ödemiş ve askerlikten terhis edilmiştir.[13]

Uyuşturucu kullanımı iddiaları

Adnan Oktar hakkında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından kokain kullandığı iddiasıyla 10 Temmuz 1991 tarihinde dava açılmıştır. Açılan davada "delillerin şüpheli olduğu" ve "şüphelerin sanık lehine yorumlanması gerektiği" ilkesi uyarıncaYargıtay yolu açık olmakla birlikte 22 Şubat 1994 tarihinde beraatine karar verilmiştir.[14][15][16]

Çıkar amaçlı örgüt kurma iddiaları

12 Kasım 1999 tarihinde içlerinde Adnan Oktar'ın da bulunduğu, Bilim Araştırma Vakfı'na (BAV) mensup 85 kişi gözaltına alındı. Bir haftaya yakın bir süre İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde tutulan BAV mensupları, kendilerine bu süre içerisinde çok ağır fiziksel baskılar uygulandığını, önceden hazırlanmış bazı ifadelerin kendilerine zorla imzalatıldığını iddia ettiler.[17] Adnan Oktar BAV operasyonu sonrasında 9 ay cezaevinde tutulmuştur. Çete oluşturmak ve tehditle menfaat sağlamak suçlamasıyla cezaevinde tutulan Adnan Oktar ve Ferit Develioğlu, müştekilerin çoğunun Emniyetteki baskı sonucu şikayetçi olmak zorunda kaldıklarını söylemeleri üzerine İstanbul DGM’de görülen duruşma sonunda tahliye edildiler.[18] İddialara göre gözaltına alınanların ailelerine, BAV yöneticilerinden şikayetçi olmaları şartıyla yakınlarının serbest bırakılacağı söylenmişti.[19]
BAV operasyonunun gece yarısı gerçekleştirilmesi ile ilgili eleştiriler üzerine dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, "Her şey kurallara göre yapılmıştır. Olay yargıya intikal etmek üzeredir. Onun için bu aşamada bir açıklama yapmayacağım. Şu kadarını söyleyeyim, Adnan hocanın yakalanması Apo'nun yakalanması kadar önemli. Bu adam, Apo kadar tehlikeli birisi." açıklamasını yapmıştır.[20]
Adnan Oktar ve bir grup müridi hakkında açılan "çıkar amaçlı örgüt kurma" davası, 24 Kasım 2005 tarihinde, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı ile, zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle düşürülmüştür.[21] Bununla birlikte Yargıtay 8. Ceza Mahkemesi sonradan bu kararı bozmuştur.[22]Bozma kararı neticesinde, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi Oktar hakkında yurtdışına çıkış yasağı getirmiştir.[23] Nisan 2008'deki duruşmada ise savcı Orhan Erbay, Adnan Oktar'ın da aralarında bulunduğu sanıklar hakkında beraat istemişti.[24] 9 Mayıs 2008'de Adnan Oktar,İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, "çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek" suçundan 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı.[25]
Oktar ile 17 sanığın yargılandığı davayı karara bağlayan İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Adnan Oktar'ı "çıkar amaçlı örgüt kurmak ve yönetmek" suçundan lehine olan yeni TCK'nın 220. maddesinin birinci fıkrası uyarınca 3 yıl hapis cezasına mahkûm etti. Mahkeme heyeti, "adı geçen örgütün organize bir şekilde mahkemeyi baskı altında tutmak ve yargılamayı engellemek için görsel ve yazılı basına ilanlar verdiğini belirterek, mahkeme başkanı Salih Öztürk ve üye hakim Nuran Yalınbaş'a hakaret ve iftirada" bulunduklarını bildirdi. Mahkeme heyeti ayrıca, Oktar'ın fiilinden sonraki davranışları esas alınarak TCK'nın 62. maddesinde öngörülen indirimin uygulanmasına yer olmadığına hükmetti.[26]
Ağca: "Ben İsa Mesihim"DİYOR