بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ
Küfür ve nifak kelimeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Küfür ve nifak kelimeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Haziran 2011 Cumartesi

Küfür ve nifak kelimeleri


"Küfür" ve "Nifak" sözcükleri de bu türdendir. Küfür tek başına ve ahiretteki tehdit hakkında söylendiğinde, onun kapsamına münafıklar da girer.
Yüce Allah'ın şu buyrukları buna örnektir:
"Kim imanı inkâr edip kâfir olursa, şüphesiz bütün ameli boşuna gitmiştir ve o ahirette en çok zarara uğrayanlardandır."
(Mâide, 5)
"Kim Allah'ı, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, artık o muhakkak ki uzak bir sapıklıkla sapmış olur"
(Nisa, 136)
"Ona hakkı yalanlayan ve (imandan) yüz çeviren bedbahtlardan başkası girmez"
(Leyl, 15-16)
"İçine (kâfirlerden) her bir grup atıldığında onlara bekçileri sorar: Korkutucu bir peygamber gelmedi mi size, Onlar: "Evet gerçekten bize bir korkutucu geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz" dedik derler."
(Mülk, 8-9)
"Kâfirler bölük bölük cehenneme sürüldüler. Oraya geldikleri zaman, cehennemin kapıları açıldı ve bekçileri onlara şöyle dedi: "Kendi aranızdan Rabbinizin ayetlerini size okuyan ve sizi bu gününüzle karşılayacağınız hakkında uyaran elçiler gelmedi mi?" "Evet, geldi" dediler. Ama kâfirlere azab sözü hak oldu. "O halde içinde ebedi kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüymüş"denildi"
(Zumer, 71-72)
"Allah'a yalan iftira eden veya kendisine hak gelince onu yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Kâfirler için cehennemde kalacak yer mi yok?"
(Ankebut,68)
"Ama kim beni anmaktan y üz çevirirse, onun için de dar bir geçim vardır. Kıyamet günü onu kör olarak hasrederiz. 'Rabbim! niçin beni kör hasrettin? Halbuki ben görüyordum' der. Allah buyurur ki: 'işte böyle. Sana da bizim ayetlerimiz geldi onları unuttun. Bugün de sen öyle unutulursun.'îşte israf eden ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Elbette ahiretin azabı daha çetin ve daha süreklidir."
(Ta-Hâ, 124-127)
"Kitab ehlinden ve müşriklerden kâfir olanlar, cehennemin ateşindedirler, onda ebedî kalacaklardır. Onlar, halkın en şerlileridir"
(Beyyine, 6)
Kur'an-ı Kerîm'de, buna benzer daha birçok naslar vardır.
Bu ve buna benzer nasların kapsamına küfrünü açıkça gösteren kâfirler girdiği gibi, beraberlerinde imandan eser bulunmayan ve içten içe kâfir olan münafıklar da girmektedir. Hatta Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerîm'de bildirdiği gibi:
"münafıklar ateşin en alt basamaklarında olacaklardır. "
(Nisa, 145)
Diğer taraftan bazı yerlerde küfür, nifak ile birlikte geçmektedir. Bakara sûresinin baş taraflarında mü'minlerin niteliklerini açıklayan dört ayet-i kerîme, kâfirlerin nitelikleri konusundaki iki ayet-i kerîme, münafıkların niteliklerine ilişkin de ondan fazla ayet-i kerîme geçmektedir.
Yüce Allah bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz Allah, bütün ikiyüzlüleri (münafıkları) ve kâfirleri cehenneme toplayacaktır."
(Nisa, 140)
"Ogün de münafık erkeklerle münafık kadınlar mü'minlere: Bize bakın da sizin nurunuzdan aydınlanalım, diyecekler. Onlara denecek ki: Geriye dönün de nur arayın... İşte bu gün sizden de kâfir olanlardan da hiçbir fidye alınmaz, sığınacağınız yer ateştir. Layıkınız odur. O ne kötü bir dönüş yeridir."
(Hadid, 13-15)
İki ayrı sûrede de aynı ifadelerle şöyle buyurmaktadır:
"Ey Peygamber! Kâfirlerle ve münafıklarla cihad et ve onlara karşı sert ol."
(Tevbe, 73, et-Tahrim, 9)
"Görmedin mi o münafıklık edenleri? Kitab enlinden inkâr eden kardeşlerine derler ki...."
(Haşr, 11)
"Müşrikler" kelimesi de bazan sadece kitap ehliyle birlikte, bazan da beş ayrı din mensubuyla birlikte zikredilir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi:
"İman edenler, yahudiler, sabitler, Hıristiyanlar, ateşperestler ve müşrikler... Allah kıyamet günü bunlar arasında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah her şeye tanıktır."
(Hac, 17)
Müşriklerin kitap ehli ile birlikte zikredilmelerine örnek olarak da şu ayet-i kerîmeyi gösterelim:
"Kitab ehlinden ve müşriklerden kâfir olanlar kendilerine apaçık delil gelinceye kadar (bulunduğu halden) ayrılmayacaklardı."
(Beyyine, 1)
"Kitap ehlinden ve müşriklerden kâfir olanlar cehennem ateşindedirler. Orada ebedî kalacaklardır. Onlar halkın en şerlileridir."
(Beyyine, 6)
"Kendilerine kitap verilenler ve ümmilere de ki: 'Siz de İslâm oldunuz mu?' Eğer islâm olurlarsa doğru yolu bulurlar. Yok eğer dönerlerse, sana düşen yalnız duyurmaktır."
(Al-i İmran, 20)
Artık Muhammed (s.a.v)'in peygamber olarak gönderilmesinden sonra insanlar, ya kitap ehlidirler veya ümmîdirler. Kendilerine kitap verilmemiş her ümmet ümmilerdendir. Araplar, Hazarlılar, İskitliler, Hind, Sudan ve kitapları bulunmayan bütün ümmet mensuplarının tümü ümmîdir. Rasûlullah (s.a.v) da ümmî araplara peygamber olarak gönderildiği gibi, bunlara da peygamber olarak gönderilmiştir.
Kitaplarının neshedilip değişikliğe uğratılmasından sonra Peygamber (s.a.v)'in döneminde bulunan kitap ehline bir hitap olan:
"Kendilerine kitap verilenlere... de ki" buyruğu, yahudi ve hıristiyan dinine bağlı olan kimselerin kendilerine kitap verilenlerden olduğuna delildir. Bu kelime nesih ve değişikliğe uğratılmasından önce kitaplarına bağlı olanlara özgü bir kelime değildir. Aynı zamanda bunların soyundan gelenler ile başkalarının soyundan gelenler arasında da bir fark yoktur. Kitaplarının neshedilip değişikliğe uğratılmasından sonra, onların soyundan gelenler, kendilerine kitap verilenlerden oldukları gibi, hepsi kâfir olmaları halinde başkalarının durumu da aynı şekildedir. Yüce Allah:
"Kendilerine kitap ver ilenler..." buyruğu ile, kendilerine kitap verilmiş kimselerden olmakla nitelendirmiştir. Yüce Allah bu hitap ile bundan önce ölmüş olanlara değil, ancak Allah'ın Rasulünün daveti kendisine ulaşmış olan kimselere seslenir.
Buna göre Yüce Allah'ın:
"Kitap ehlinin yiyeceği..."
(Mâide, 5) buyruğu bütün bunları kapsamına aldığına işaret etmektedir.
Nitekim selef ve haleften çoğunluğun görüşü budur. Malik ve Ebû Hanife de bu görüştedir. İmam Ahmed'den gelen bütün cevaplarda da açıkça ifade edilen budur. Sadece Benî Tağlib hıristiyanları hakkındaki sözleri farklıdır. Ondan yapılan iki rivayetin sonuncusuna göre, ashabın çoğunluğunun da kabul ettiği gibi, hanımlarının ve kestiklerinin mubah olduğu yönündedir.
İmam Ahmed'den gelen diğer rivayete göre ise, mubah değildir. O bu yargısında Ali b. Ebi Talib (r.a) 'e uymuştur. Ancak bu onların soy itibariyle onlardan gelmediklerinden dolayı değil, onların kitap ehlinin dinine, ancak şarap içmek ve buna benzer arzuladıkları diğer hususlarda kitap ehlinin dinine girmiş olmalarından dolayıdır. Ancak, bazı tabiîler, bunun neseb dolayısıyla olduğunu zannetmişlerdir. Nitekim Atâ'dan bu şekilde nakledilmektedir. Şafiî ve İmam Ahmed'in arkadaşlarından onun görüşüne uyanlar da böyle derler.
Bu noktadan hareketle fer'î birtakım hükümler de ortaya konulmuştur. Meselâ bir kimsenin ebeveyninden biri kitap ehli olur, öteki kitap ehli olmazsa ne olur?
Hatta İmam Ahmed'in mezhebine mensup kişilerin yazdıkları kitapların bir kısmında sadece bu görüş bulunmaktadır. Ancak bu, onun mezhebini ortaya koymak açısından hatalı ve onun bu konudaki açık düşüncelerine aykırıdır. O bu meselede kesinlikle hükmü nesebe bağlı olarak ortaya koymamıştır.
Nitekim bu husus yerinde genişçe açıklanmış bulunmaktadır.
Kimi zaman "müşrikler" kelimesi, tek başına da zikredilir.
Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi:
"Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın."
(Bakara, 221)
Acaba bu, kitap ehlini de kapsamına alır mı? Bu konuda seleften de haleften de meşhur iki görüş vardır.
Bu ayetin hepsini kapsadığını söyleyenler arasından, İbn Ömer gibi bir grup, bunun muhkem olduğunu söylemiştir. Cumhur ise bu ayeti kerîmeden daha sonra inmiş bulunan Mâide süresindeki (5 inci) ayeti kerîmede Yüce Allah'ın zikrettiği şekilde kitap ehli kadınlarının nikahlanmasını mubah görürler.
Bu ayet-i kerîmenin genel olduğunu söyleyenlerin bir kısmı da, bundan kitap ehli kadınlarını nikahlamanın haram kılındığının neshedildiğini söyler. Bazıları ise, bu ifade özeldir ve genel lafızla varid olmamıştır dernektedir.
Yüce Allah Hudeybiye barışından sonra:
"Kâfir zevceleri de nikahınız altında tutmayın"
(Mümtehine, 10) buyruğunu indirmiştir. Bu konuda:
Burada kâfir bir kadın ile evli bulunan kimsenin, o kadını nikahı altında tutmaya devam etmesi yasaklanmaktadır. Zaten o dönemlerde ancak müşrik ve putperest kadınlarla evli bulunuluyordu. Dolayısıyla bunun kapsamına kitap ehli kadınlar girmez.