بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمـَنِ الرَّحِيمِ
Askerlik ve İslam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Askerlik ve İslam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Nisan 2010 Perşembe

Askerlik ve İslam

“ -- Melekler ; kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara ; "Ne yapıyordunuz ?" derler. Onlar da: "Biz yeryüzünde zayıf kimselerdik." derler.Melekler de:"Allah'ın arzı (yeryüzü) geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya " derler.İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü dönüş yeridir. “ (Nisa 97)

Kur’an-ı Kerim’de geçen bu ayetin nuzul ( iniş ) sebebi , bu ayetin tefsirlerinde anlatılmaktadır , ve bizim için bu konuda mihenk noktası olmaktadır . Nisa suresinin 97 ayetinin tefsirinin haricinde , Buhari ( r.a. ) şöyle rivayet etmektedir.

“ Mekke ehlinden Rasulullah ( s.a.v. ) ile beraber hicret etmemiş bir topluluk hakkında inmiştir. Bunlar fitneye düşerek Bedir savaşında müslümanların karşısında, müşriklerin safında savaşa katılmışlardır. Bu kimseler Rasulullah’ın Mekke’den Medine’ye hicret etmesine rağmen , bugün yarın diyerek , bahçe işlerim, ticaretim diyerek çeşitli nedenlerden dolayı hicrete katılamamışlardı. Fakat müslüman olduklarını müşriklerden de gizliyorlardı . İbadetlerini gizli gizli yapıyor, Kur’an okuyorlardı.
Bedir harbi çıkınca müşrikler bunları harbe katılmak için zorladılar.Onlarda müslüman olduklarını açıkladıkları zaman öldürülme korkusyla , istemeye istemeye Bedir harbine katıldılar. Muharebe esnasında savaş kıyafetlerini kuşandıkları için kimse kimseyi pek seçemiyordu .

Savaşta müslümanların oklarıyla öldürüldüler . Bedir harbi bitip te ölüler ve yaralıların arasında gezerlerken bu hicretten geri kalıp müşriklerin ordusunda kalıp ölen müslümanlar fark edilince Medine’li müslümanlar arasında ihtilaf baş gösterdi. Bir kısım onların kafir olarak öldüğünü , diğer bir kısım ise müslüman kardeşlerimizi öldürdük diye üzülüyorlardı. İşte bu ihtilaf halinde iken müminler ,
Allah (c.c.) bu ayet-i kerimeyi ( Nisa 97 ) indirerek hicret etmeyip kafirlerin safında savaşa katılanların özürlerini , işledikleri küfür ameli sebebiyle reddettiğini ve onların cehennemle cezalandırıldığını bildirdi.

“Melekler, müslümanlarla beraber hicret etmeyip bedir savaşında müslümanlara karşı savaşan kafirlerin safına katılanlara soracaklar : “Hangi saftaydınız?. Müslümanların safında mı? , yoksa müşriklerin safında mı? “ Onlar: “Biz yeryüzünde zayıf kimselerdik“ yani “biz kafirlere karşı güçsüzdük, devlete gücümüz yetmezdi. Eğer onlara katılmasaydık müslüman olduğumuzu anlayıp bizi öldürürlerdi “ şeklindeki mazeretlerini ileri sürecekler. Melekler ise bunu mazeret olarak kabul etmeyerek onlara: “ Allah’ın arzı dar mı geldi (yer yüzü geniş değil miydi ) hicret etseydiniz ya ?” yani hicret etseydiniz bu duruma düşmezdiniz, çünkü hicret imkanınız vardı, diyecekler ve bu kişiler işledikleri küfür ameline karşılık ceza olarak cehenneme atılacaklardır.
Denilebilir ki . Bu kişilerin özürlü sayılmaları gerekmez mi?.Çünkü savaşa katılmasalardı kafirler tarafından öldürüleceklerdi. Buna cevap olarak denilir ki : Bu kişiler ellerinde hicret etme imkanı olduğu halde hicret etmediklerinden dolayı bu duruma düşmüşlerdi. Hicret etseydiler bu duruma düşmeyebilirlerdi.Bu yüzden Allah (c.c.) onların mazeretlerini kabul etmedi.
Şimdi bu olayı günümüzde tefekkür edelim: Ölümden korktukları için kafirlerin safında savaşa katılanlar kafir olarak ölerek cehenneme gidiyorsa ;ülkelerinde daha önce İslam kanunlarıyla hükmedilirken daha sonra küfür kanunları hakim olduğunda kafirlere yardım eden , onların kanunlarını kabul eden veya destekleyen ; tevhidin yükselmesi için mücadele edip küfrün kanunlarını kaldırarak yerine İslam devleti kurmak için çalışanlara karşı çıkan, onlarla alay eden , onları hatalı gören , onlara baskınlar düzenleyen , çatışmaya girerek düşmanın karaltısını çoğaltanlar ;Yahudi İsrail ile “ortak dost , ortak düşman “ adı altında GÜVENLİK ANLAŞMASI imzalayarak, bilgi ve güç alışverişinde bulunmak , Konya ovasında İsrail uçaklarına tatbikat yaptırarak eğitip , Müslümanları bombalatan , yemek duasında “ Tanrımıza hamd olsun “ yerine , “ Allah’ımıza hamd olsun” dediği için nöbetçi çavuşu ve askerler ile kavga ederek ceza veren, müslüman! subay ve ast subay komutanlar ; hatta ve hatta 1980 yılından beri İstanbul / Yenilevent semtinde Oyak sitesinde Çiçekçiler mahallesindeki “Yeni levent Camii”nde ; şerefli ! subay ve ast subaylar rahatsız oldukları için “Sabah ve Yatsı“ ezanlarını , okutturmayanlar ! Mahalleli ezanı Armutlu semtinden ve Karanfilköy semtinden duyarak namazlarını kılmaktadırlar. Kendi halkına bu zulmü reva gören “ TAĞUT” lar elbette onlardan daha çok küfrü hak ederler. http://www.derindusunce.org/2008/08/31/pasam-sakin-din-istismari-yapan-tsk-olmasin/#comment-25420

Son dönemde TC. askeriyesi natoya bağlı olarak Afganistan'a , Irak'a , Kore'ye , Bosna'ya , Somali'ye hep birleşmiş kafirlerin menfaati için asker gönderip , orada ölen askerin müslümanım demesine rağmen bu konuyu göz önüne aldığımızda şehid mi yoksa niyazi mi olduğunu anlamış oluyoruz. !

Halka karşı haşin tavırlı, çatık kaşlı, halkını horlayan, küçük gören, halkı ezmekten, dipçiklemekten garip bir haz duyan, halkının inançlarıyla alay eden, ordu içinde değil namaz kılmak, namaz kılanlara müsamaha eden subay ve astsubayları bile içinde barındırmayan, değil kışlada, sokakta, lojmanlarda bile başını kapatan hanımların subay eşlerini ordudan ihraç sebebi sayan bu kemalist generaller, halkın huzurunu ve devletin sınırlarını koruyabilir mi?

Malûm; Askerleri bağlayan bir “Disiplin Hukuku” ve o hukuka aykırı eylemlerin “ceza”larını düzenleyen bir “kanun” var... Evet; “477 Sayılı Yargılama Usûlü ve Disiplin Suç ve Cezaları Hakkındaki Kanun”dan söz ediyorum... Bu kanunun “58. Madde”sinde, aynen şöyle deniliyor:

“Resmî üniforma ile genelevlere, kumarhanelere, meyhanelere, barlara ve girilmesi garnizon komutanlıklarınca yasaklı yerlere girenler veya sarhoşluğu gizlenmeyecek derecede olanlar; yedi günden, bir aya kadar oda veya göz hapsi cezası ile cezalandırılırlar!”

Madde, gayet açık: “Üniformalı” olarak, “genelev”e, “kumarhane”ye, “meyhane ve bar”lara gitmenin cezası, 7 günden 1 aya kadar “oda” veya “göz” hapsi!.. Ama; Aynı “üniforma” ile “cami”ye gidip “namaz” kılarsan, yallah!.. Hem de, “ceza hukuku” kapsamında böyle bir “suç” yokken!..

Üniforma ile “cami”ye gitmek, “kerhaneye” veya “meyhane”ye gitmekten daha ağır ceza ile çarptırılıyor.Bu en yakın tarihimizde “ Ardahan”da bir astsubayın başına gelmiştir. Ve Hürriyet gazetesinde 6 Şubat 2004 tarihinde haber olmuştur. Buraya gazetenin internet sayfa adresindeki konu adresini yazarak , haber kaldığı sürece okurların bu haberi orijinal gazetenin linkinden bulabileceklerdir.

Hürriyet

http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/02/06/409218.asp

( http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~7@tarih~2004-02-06-m@nvid~366946,00.asp)

Irak’a Türk askerinin girmesi için mecliste daha tezkere denilen utanç belgesi meclisten geçmeden, yani sivil irade belirmeden, Amerikan askerleri güneydoğuyu işgal ediyor. Gerek çeşitli silah araç ve gereçlerini, gerekse lojistik mühimmatını, tüm ağırlıklarını limanlarımızdan içeri sokuyor. Tüm ağır bombardıman savaş uçakları ve nakliye uçakları havaalanlarımıza iniyor. Denizden ve havadan onbinlerce Amerikan Coni´si (askeri) topraklarımıza giriyor. Sınırlarımızı korumakla görevli ordumuzdan tık yok, ses-seda yok! Peki bu komutanlar vatanı nasıl koruyorlar? Kime karşı, kimden koruyorlar?

Bu komutanlar, ki başörtüsü ile okumak isteyen öğencilerin tutumunu, İmam-Hatip okullarına halkın teveccühünü vatana ihanet sayarak, hükümetlere muhtıra verirken, TV ekranlarına birifinglerle, çeşitli basın yoluyla açıklamalar yaparak ve sokaklarda kendi halkına karşı tankları yürüten kukla generaller neredesiniz? Vatan işgale uğramış! Vatan hainleri, sizlerin görevi vatanı korumak değil mi? Vatan gelirinin üçte birini hortumlayan, bununla da yetinmeyip müslümanların hayır ve hasenatına da el koyan, kendi halkına karşı kabadayılık yapan, kahraman ordumuzun, kahraman generalleri (!) neredesiniz? Vatan fiilen işgal edilmişken, yıllardır vatan edebiyatı yaparak, milletin ensesinde boza pişiren kalpazanlar neredesiniz?

Şu hale bakınız, Amerika gelmiş yurdun bir kısmını işgal etmiş, istediği yerde askerlerini konuşlandırıyor, istediği gibi serbest hareket ediyor, tasarrufta bulunuyor, bizim topraklarımızda, bizim halkımızı, askerimizi yerel yönetimleri kale almıyor. Amerikan gazeteleri “Güney doğuda Türk askerleri uzaklaştırılsın, Amerikan askerlerine yaklaşmasınlar, çatışma çıkabilir!“ diye manşetler atılıyor. Bizim çeteci komutanlardan hiç bir ses, hiç bir açıklama yok!.. Demek ki, tehlike yok! Demek ki, vatan emin ellerde! Demek ki, vatanı bizim generaller adına Amerikan Coni´ler koruyor! Hayır, bu ordu müslüman Türk halkının ordusu değildir! Türk halkının emrinde ve hizmetinde değildir! Amerika´nın emrinde ve Amerikan direktifleri ile hareket eden, sivil hükümetleri baskı altında tutan, onları hizaya getiren, Türkiye´deki Amerikan müttefikleri, Amerika´nın yerli işbirlikçileri!..

Bu ordu, ordu olmaktan çıkmış, siyasallaşmış!.. Elindeki milletin gücünü millete karşı kullanan ve bu güce dayanarak, yargıyı, politik partileri ve hükümetleri, basın-yayın, medyayı, bütün sivil kurumları baskı altında tutmaktadır. Ona karşı gelenin, onu eleştirenin akibeti meçhuldür!

Türkiye´de olan skandalların arkasında mutlak bir general vardır. Yolsuzlukların, hırsızlıkların arkasında mutlaka bir paşa vardır. Uçak Geta skandalının kahramanı o zamanın genelkurmay başkanı değil miydi? Dünyanın neresinde görülmüş yolsuzluğa tescil edilmiş generallerin millete meydan okuyarak, “Bizden hesap soracak kurum ve yetkili daha anasından doğmadı!“ diyecek kadar küstahlaşsın? Dünyanın neresinde görülmüş ordu mensupları holdingler kursun ve işletsin? Dünyanın neresinde görülmüş tüm silah alımlarına, askerî malzeme alımlarına sivil hükümeti karıştırmadan, ihalelere ordu mensupları girsin de hiç bir kimseye harcamalarından dolayı bilgi vermesin ve hiç bir kurum ve kuruluş tarafından denetlenmesin? Yok yok, dünyanın başka bir yerinde böyle bir çiftlik yok! Erbakan gibi müslümanların dinî duygularını istismar eden eşhas, deccal ordusuna “Peygamber ocağı“ dese de, ”aslan polisimiz“ ve “âdil kanunlarımız“ dese de... Biz bu kemalist kurum ve kuruluşlara müslüman diyemiyoruz! Kâfir kurum ve kuruluşları ve de bu kemalist düzenin yılmaz bekçilerini müslüman sayanlara da müslüman diyemiyoruz! Zira Şer-i Şerif´de kâfirlere müslüman diyenlerin hükmü bellidir!.